Liseye geçtiğim yılda okuduğum John Steinbeck’in Cennetin
Doğusu adlı kitabından çok etkilenmiştim. Kitabı bitirdikten sonra yazarın
Fareler ve İnsanlar, Gazap Üzümleri gibi kitaplarını da okumaya başladım. Ve
Steinbeck benim için imkansızı başardı. Bana kitap okumayı sevdirdi. Her türden
farklı farklı yazarların kitaplarına saldırmaya başladım. Lise yıllarında
benden çok kitap okuyan insan yoktur herhalde.
Bugün size Steinbeck’den bahsetmeyeceğim.(Belki başka bir
zaman olabilir) Bahsedeceğim kitabı daha yeni bitirdim. Bir arkadaşımın
ısrarları sonucu alıp okumaya başladım. Konusu ilgimi çekse de başlangıçta
kitaba karşı bir ön yargım vardı. Çünkü günümüzde insanlara
bilim-kurgu/fantastik tarzı kitap dendiğinde herkes vampir ya da kurtadam tarzı
yaratıklar bekliyor.
Neyse lafı çok fazla uzatmama gerek yok. Okuduğum kitabın
adı “Incarceron”. Catherine Fisher’ın kitabı. Fisher, arkeoloji ve ilkokul
öğretmenliği eğitimi almasının yanında yazarlıkla da ilgilenmiş. Hem şiir hem
de roman türünde eserleri bulunan Fisher, daha çok yazdığı bilim-kurgu/fantastik
romanlarla tanınmıştır.
İlk önce kitabın konusuna bakın bir isterseniz:
BU HAPİSHANE CANLI
Bir hapishane hayal edin: Öyle büyük ki içinde hücreler ve koridorlar, ormanlar, şehirler ve denizler var.
Bir mahkûm hayal edin: Belleği yok, Dışarıdan geldiğine emin, oysa Hapishane yüzyıllardır kapalı ve şimdiye kadar oradan kaçabilen yalnızca tek bir kişi var.
Bir kız hayal edin: Bir malikânede, zamanın yasaklandığı bir toplumda yaşıyor; bilgisayarlarla yönetilen bir 17. yüzyıl dünyasına kapatılmış, istemediği bir evliliğe mahkûm, hem korktuğu hem de gerçekleşmesini arzuladığı bir suikast komplosuna karışmış.
Biri içeride, diğeri dışarıda… Ama ikisi de tutsak.
Incarceron’u hayal edin.
Konusunu okuduğumda gerçekten etkilenmiştim. Kitabı aldığım
gün okumaya başladım. Başlar biraz yavan ve karmaşık gitse de yaklaşık 50 sayfa
kadar okuduğunuzda her şey yerli yerine oturuyor. Ve okudukça yazarın hayal
gücünden çok etkilendim. Gerçekten çok iyi kurgulanmış bir kitap. Ve son
zamanlara okuduğum en iyi bilim-kurgu romanı diyebilirim. Incarceron adı
verilen hapishane o kadar iyi kurgulanmış ve anlatılmış ki gerçekten çok
etkileneceksiniz. Özellikle sonunda hapishane ile ilgili olan bir gerçeği
öğrenince hayrete düşeceğinizi garanti bile edebilirim. Kitap İngiltere’de 2007
yılından yayınlanmış olsa da Türkiye’ye 2010 yılında gelmiş. Kitap ,ülkemizde
çok da fazla tutulmasa da, yurtdışında gerçekten iyi bir satış değerine
ulaşmıştır. Yazar, 2008 yılında ikinci kitap olan Sapphique’yi çıkarmıştır.
Kitap 2012 yılında ülkemizde de çıkmıştır. İlk kitaptan o kadar çok etkilendim
ki, bu kitabı da hemen aldım ve yakında da okumaya başlayacağım.
Kitapla ilgili hoşuma giden bir noktayı da sizlerle
paylaşmak istiyorum. Kitapta bölümlerin başında şiir veya anekdot tadında öykü
ile ilgili ilgi çekici yazılar var. Bunları da okudukça sonunda ne olacağını
iyice merak etmeye başlıyorsunuz. Bunlardan bir örnek vermek gerekirse;
“Kadim heykellerde Adalet hep kördü. Ama ya aslında
görüyorsa, her şeyi görüyorsa ve Göz’ü soğuk ve acımasızsa? Öyle bir bakıştan
kim saklanabilir?”
Eğer sizde bilim-kurgu/fantastik tarzı kitaplardan
hoşlanıyorsanız ya da gerçekten iyi kurgulanmış bir kitap okumak istiyorsanız Incarceron
tam size göre.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder